SİZ NEDEN HALA YAZMIYORSUNUZ? YETERİNCE DELİ DEĞİL MİSİNİZ?
İç dünyanızın dayanılmaz fırtınalar içinde savrulduğu, yaşamın en ağır düş kırıklıklarını yüreğinizin derinliklerinde hissettiğiniz, acıların beyninizi uyuşturup gözlerinizi kararttığı bir dönem içindesiniz. Artık elinizdekilere dahi sahip olacak güçte değilsiniz. Hava giderek ağırlaşıyor, yer çekiminin gücü artıyor, günden güne daha çok çekiyor sizi aşağı. Tutunacak dalınız yok. İnsanın yaşamın kontrolünü yitirdiğini düşündüğü, hiçbir şeyin istediği gibi gitmediğine inandığı, en büyük kalabalıklar içindeyken bile yapayalnız hissettiği anlar vardır. Az buz değil, önemli bir bölümünü bu çaresizlikler, korkular, mutsuzluklar içinde geçiririz tüm ömrümüzün. Bir şeyleri yeniden kurup baştan başlatabilme olanağımız yoktur asla. Hayatımızın planını yapamayız. Kontrol edebildiğimiz, istediğimiz gibi olmasını sağladığımız hiçbir şey yoktur dünyada. Büyük bir hızla açmaza gittiğimizi görürüz. Delirmeye az kalmıştır. Eli kulağında, bir adım sonrası tımarhanelik olmak. İşte tam da böyle bunalımlı bir dönemde, tuhaf bir makine gelip durur önünüzde. Üzerinde yanıp sönen ışıklarla, uzaydan gelmiş gibidir. İçinden iki yaratık inip, kolunuza girecek ve sizi götürecektir, biraz cesaretiniz varsa… Daha önce bilmediğiniz, tatmadığınız, yaşamadığınız bambaşka bir dünyaya doğru yolculuğunuz başlayacaktır. Cesaretiniz varsa… Götürüldüğünüz yer, daha önceki yaşamınızdan farklıdır. Orada tüm kontrol sizdedir. Yaşamın tüm sürecini siz belirlersiniz. Yalnızca kendinizin değil, başkalarının da hayatını, aşklarını, suçlarını, cezalarını siz istediğiniz gibi seçip uygulayabilirsiniz. Gerçek yaşamda yapamadığınız her şeyi orada, dilediğinizce yapabilir, her şeyde istediğiniz kararı verebilirsiniz… Biraz cesaretiniz varsa, orada o dünyayı siz yönetebilirsiniz. Kendi yaşamınızda ağız dolusu haykırmak isteyip de yapamadıklarınızı o dünyada ortaya döküp rahatlayabilirsiniz. Orada, hiç olmadığı kadar özgür ve güçlü olabilirsiniz. Mutluluklar dağıtabilir, en mutlu siz olabilirsiniz. Cesaretiniz varsa o tuhaf makinenin gelip, içinden yaratıkların inmesini bile beklemeden o sihirli gezegene kendi başınıza da gidebilirsiniz. Varsa cesaretiniz, yaratıcı yazarlık dünyasına katılıp, kendi romanlarınızı özgürce yazmaya başlayabilirsiniz. Eğer cesaretiniz varsa, yaşam boyu söyleyemediklerinizi, roman kahramanlarınıza tek tek söyletebilirsiniz… ASLI ULUSOYASLI ULUSOY
“Yazmak mı yoksa ebediyete kadar yazmamak mı?” Her zaman konuşarak ifade etmek yerine yazmanın güvenli limanlarına sığınmamış mıydım? Okuduğum yazarların nasıl yazar olduklarını araştırmamış mıydım? Gezip gördüğüm yerleri anlatmak yerine yazmamış mıydım? Bunların hepsini yapmıştım yapmasına da bir yanım, yazmanın da kendine göre kuralları olduğunu ve öyle ulu orta yazılan her makale, öykü, romanın da okunmayacağını söylüyordu. Bu duygular içimi kemirirken resim kursundan bir arkadaşım imdadıma yetişti. Ona roman, gezi veya deneme yazıları yazmak istediğimi lakin bu işin tekniklerini öğrenmek istediğimi söylediğimde birden gözleri parladı. Tam bana göre bir yer bulduğunu ve hemen görüşmeye gitmem gerektiğini söyledi. İçimden, “Nasıl olacak ki bu iş?” dememe fırsat vermeden elime bir kart tutuşturdu. Kartın üzerinde “HK Sanat Yaratıcı Yazarlık Atölyesi” yazıyordu. Düşüne düşüne eve ulaştım. Kartı elime alıp telefon numaralarını çevirdiğimde kalbimin yerinden çıktığını hissediyordum. Telefondaki ses tonu, sanki okyanusların derinliklerinde saklı inci taneleri gibi, yumuşacık ve o kadar samimiydi ki… O büyülü sesin telefonu kapatmasını hiç istemiyordum. Beni yazı atölyesiyle ilgili daha detaylı bilgi almak üzere tanışmaya davet etti. Tabi ben gün saymaya başladım. Beklenen gün geldi. İçimde uçuşan kelebekler misali, Evliya Çelebi gibi Bakırköy’e doğru yola çıktım. Evliya Çelebi demişken içimden sürekli “Neden ben de yaşadığımız zamanın Çelebisi olmayayım ki… Onun gibi gezip gördüğüm yerleri yazmayayım. Teknikleri öğrenince yazarım elbette” diye tekrarlıyordum yüzümde altın sarısı güneş gülümsemesiyle. O da nesi. Ne zaman ulaştım “HK Sanat” tabelası yazılı kapının önüne. Bir apartman dairesinin dar giriş koridorunda, karanlıktan aydınlığa doğru ilerleyip zili çalıyorum. Kapıyı renkli kurdelelerle benzenmiş çiçek buketine benzettiğim gülümsemesiyle Hülya Hanım açıp, “Hoş geldiniz” diyor. Onunla birlikte ilerledikçe, bir köşesinde Alaçatı’nın cıvıl cıvıl, arnavut kaldırımlı sokaklarında yorulunca soluklanabileceğiniz mavinin en güzel tonuna sahip sandalyeler, bir tarafında daha eskilere, Babil’in asma bahçelerinde tatlı bir meltem eşliğinde sallanabileceğiniz seramik objeler, köşeye konuşlanmış tuşlarına dokunduğunuzda sol anahtarının önderliğinde notaların lirik tınısını duyumsayabileceğiniz bir piyano, duvarlarında farklı diyarlara yolculuk yaparak renk cümbüşünde kaybolabileceğiniz tablolar… Ve gözlüklerinin ardında gözlerinin içi gülen, sakin, özgüvenli, gerçekten doğru yerde olduğuma inandıran babacan bakışlı Can Akkiriş ile karşılaşıyorum. Hava soğuk olduğu için bana göre neşeli tabloların etrafımızı kuşattığı salonda bir masada oturuyoruz. Çay ve kurabiyelerimiz eşliğinde orayı tanımaya çalışıyorum. Can Bey, Hülya Hanım ve bendeniz başlıyoruz edebiyat, sanat ve yazı şöleninin yaşandığı keyif dolu serüvene. Zaman ilerleyince kahve içmek kaçınılmaz oluyor keyfimize keyif katmak için. Çünkü gidemiyorum bu efsunlu mekandan. Neler yok ki bizim nehirlerde yüzdüğümüz derin sohbetimizde. Önce yazmak üzerine başlıyoruz. Ne yapmak istediğimi, neden yazmayı sevdiğimi, korkularımı, heyecanımı anlatıyorum onlara. Sonra bu işi bilinçli yapmak istediğimi de sözlerime ilave ediyorum. Can Bey, Hülya Hanım dikkatle dinliyorlar. Can Bey söze giriyor bu atölyenin amacını anlatıyor. O sevgi dolu, güven veren sesiyle anlatmaya başlayınca, yazabileceğime daha çok inanıyorum. Arada esprilerimiz, dolu dizgin kahkahalarımız atölyenin duvarlarında dans ediyor. Işıl ışıl gökyüzüne salıverilen güvercinler gibi… Sizler de benim gibi yazının, yazmak ülkesinin kimi zaman çiçek kokulu yollarında neşe içinde bisiklet sürmek, kimi zaman gerilim, aksiyon filmlerindeki korku tünellerinde çığlıklar atmak, kimi zaman da gezegenlerin o gizemli dünyasında kaybolmak isterseniz HK Sanat ve Yaratıcı Yazarlık atölyesi tüm içtenliğiyle bekliyor kapısını çalan herkesi. Orada yazmamak, yazamamak yok… |